30 Eylül 2009 Çarşamba

bu masada ipod grevi vardır!!!



geçen sene bizim altaylı oyuncular paralarını alamadıkları için 31.hafta yendikleri maç sonunda formaları çıkartıp sahanın ortasına bırakmışlardı, ligin bitmesine az bir süre kala, altı yıllık hayalin gerçeğe dönüşeceği günlerdi. ben forma giymiyorum ama bu aralar pek formdayım. konuştuğum her kelime aleyhimde delil olarak kullanılacagı için susma hakkımı kullanıyorum, kulagımda ipod'la. bayadır ilişkiye girmiyorduk kendisiyle. o da formda bu aralar.

bu adam gitti gider
yorgun argın
usulca buradan göçer

anlamadığım konu ise bir insanı aptal yerine koyabilirsin. karşındaki ses çıkartmadıkça gerçekten aptal olduğunu da düşünebilirsin. ama gözüne sokarcasına demeçlerde bulunursan, fıstıkçı şahap ile hiç tanışmamışsın demektir. aptal'a bir bakmışsın abdal olmuş, veda dizelerini fısıldıyor kulağına...

hepinize iyi çalışmalar

28 Eylül 2009 Pazartesi

eylul'de gel


gelmeyen ocak, ugursuz subat, bahardir mart, yavsayan nisan, ayriyiz mayis, yaza hosgeldin haziran, sahtekar temmuz, son demler agustos... eylulun son pazari... susma konusalim dersen ona da evet, sus soru sorma, susma sustukca kimse seni duyamaz... sus - ma, sus - ma... susssss - maaaa... SUS - MA....SUSSSS... MAAAA...

dunya bu dunya, susmadan, konusarak yasamak lazim... paylasmak, konusmak, gormek, isitmek, duyarli olmak lazim... hepsi sinirinda ama... almadan vermek, dinleyip konusmak, farkina varip gormek, hissedip paylasmak lazim... utanmadan, samimi sekilde...

sarki asagida.
gunde tek doz the smiths. yan etkileri insani uzer.
selam olsun...

hand in glove
the good people laugh
yes, we may be hidden by rags
but we've something they'll never have

25 Eylül 2009 Cuma

black&white


Manchester Derby

çok efsane maçtı. izmir'de spormax yok diye izleyemedim. futbolun 90 dakikadan uzun sürdüğünü kanıtlayan örnekler, hayatımın domino taşlarıdır.

city'nin iki senedir har vurup harman savurarak yaptığı transferler sonrası manchester derbisi daha ateşli bir hal aldı artık. geçen sene Oasis'in City'li solisti Noel Gallgher "I always kind of knew that 40 years of loyalty would be repaid somehow and I always knew that a day would come when we stagger everyone in football. It'll be nice to know that every gallon of petrol a Manchester United fan buys is going into our transfer kitty." demecini vermişti.

Manchester City bu seneye Tevez, Adebayor ve Cruz transferleriyle çok iddalı girdi. haftasonuna kadar 4'te 4 ile gelen City, hafta başında derbiye hazırdı. United'a oranla şehrin merkezine hakim olan City, dört bir yanı Tevez görselleriyle giydirdi.






Türkiye'de bir takımın benzer yollarla rakibine mesaj gönderdiğini ve sonrasında olacakları düşünüyorum. hadi geçtim, üç büyükler arasındaki bir derbiden önce bunlar olsa. bjk-fb maçı öncesi İnönü'ye doğru giden yolda Nobre ve Rüştü'lü görsellerle "cehenneme hoşgeldiniz" yazsa. birileri ölür.

özellikle aşağıdaki görsel son derece manidar. hem Owen'ın sakatlığına gönderiyorlar, hem de Old Trafford'un Manchester'ın sırtlarında olmasına giydiriyorlar.



son gülen iyi güler, öyle olmaz böyle olur, erken öten horozun başını keserler gibi sözlerle durumu açıklayabiliriz. Manchester United, Owen'ın 90+6'daki golüyle maçı 3-4 aldı. ilk kurşunu sıkan city, tabiki cevabını aldı bu hafta. United'ın Manchester'ı donattığı afiş ise aşağıda.



sense of humour mı, rekabet mi, işte premier lig bu, futbol asla sadece futbol değildir mi denir, ne denir bilemedim. tek bildiğim bu sporu sevdiğim.


edit: görseller thespoiler.co.uk'den

patrick swayze



severdim patrick swayze'ı, benim aklımda tek bir filmi var. ghost, dirty dancing degil tabiki de. bayıla bayıla film nasıl izlenir sorusunun cevabını patrick swayze'ın road house'unda yaşamıştım ilk kez. cnbc-e'de denk gelmiştim bir yaz akşamı. film 1989 yapımı ama ben izleyeli altı ya da yedi sene geçti üzerinden. o zamanlar 2002 model bir ogan piyasadaydı ve tek parça sinir olarak dolaşıyordu. üzerine towerrecords'tan getirmiştim filmi, sıkılınca izlerim halen.



kaptan da oynuyordu filmde, sam elliot.
ne kadar da çok sana benziyor demiştim kaptana, filmi beraber izlerken. o zaten ezbere biliyormuş filmi, arkadaşları da sam elliot'a benzetirlermiş onu gençliğinde. yakışıklı adamdı kaptan. hala da öyle.


Patrick Swayze from Road House;
"I want you to be nice...until it's time to not be nice."

24 Eylül 2009 Perşembe

x+y=1



izin kavramindan haberim olmadigi gunler oldu. evden erken cikmak, eve gec gelmek gibi, altinda zarfiyla birlikte bir yerden bir yere ulasmak anlamlari yatan rutin yasamsal hareketlerden haberim yoktu. insanlarin bu yonelmeler sirasinda, yonunu kaybedecek kadar agirliklarla yolculuk ettikleri ise asla aklimdan gecmedi. kendi dunyamda varligina muhtac oldugum iki kisi vardi, onlardan baskasinin adini aklimda tutmuyordum. onlarin etrafinda ise her kosesi tonlarca soru isaretli cumle ile birbirine baglanmis orumcek aglari oruluydu. herkesin oyle zaten. su anda benim de...
yillik izinde hep beraber tatile gidilirdi, o birlikteliklerle beraber soru isaretleri de izne ayrilir, birbirine bagli olan aglar bizi bir butun haline getirircesine sarmalar, unutulmayacak hatiralar yasamamizi saglardi, tek bir vucutta, tek bir karede.

bunlar fasa fiso.
birliktelik tabiki guzel eylem ama mutlak beraberligi saglayabildikten sonra. ben bu birliktelik eyleminden daha yavas ilerledigim, ilerde de giyersin mantigiyla hep besleme birliktelikler giydigim icin mi, yoksa yatagin alanindan kucuk bir carsaf uzerinde uyumak zorunda kaldigimda, bir kosesini kapatirken diger kosesinden aciklar verdigim icin mi bilemedim, mutlak beraberligi hissedemedim.
tam hissettim, diger ucu acik kaldi yatagin.

tumden geldigim icin,su an yasadigim bencillik cemberini nispeten genis tutabiliyor, kapsamam gereken ozellikten yana cemberimi istedigim sekle sokabiliyorum. benden cevap beklenen yerlerde susma hakkimi sonuna kadar kullaniyorum. konusmaya deyecekse yorulmak lazim kelilemeleri anlamli bir siraya dizmek icin. gelinim yerine kizima soylersem de kizimin diziyle bana girmesine hakki vardir diyorum. ben kiz olsam girerdim.

insan hayata dair yonelmeler sergilemek zorunda kaldigi bir labirente girdigi zaman, omuzlarindaki inhibitorlerin daha bir farkina variyor. fuleli adimlarla ilerlemek isterken, bir sonraki pozisyonda bos kaleye topu yuvarlayamiyor. sabir istiyor bazen tum hucreler. vucudunu ayakta tutan milyarlarca birim tek bir agizdan haykiriyor. bu haykiris kimi zaman uc dakika, kimi zaman yirmi sene suruyor.

sabir+bencillik=1 esitligini saglamak lazim bu hayatta. baska bir islem ya da degiskenin yeri de yok zaten bu esitlikte. bu birliktelik mutlak beraberligi saglayacaktir.

susmalardan ibaret bir bencillik, sabir katsayisinin yukselmesine ve sinirlarin zorlanmasina neden olur. kafayi yedirtir, esittirin saginda bir anda sonsuzluk isaretini yazdirir.
yeniden kurulum gerektirir!!!

23 Eylül 2009 Çarşamba

ne ki



şimdi gelecek
sana bahar yeniden
bırak, bilme, ne

ne bil, ne bilme
gelsin hepsi yeniden
sen bilmeden
hiç...

18 Eylül 2009 Cuma

off to izmir




yollar izmir'e dogru... cesme'si de var...
eylul'de cesme, istanbullu olmadan ne de guzeldir simdi.. cankus'la arabayla cikiyoruz yola az sonra, dort ipod'la. hepsinin yeri ayri... bizim yerimiz daha ayri... cumartesi maria puder'i ziyaret ediyoruz yerinde. ayagimiza kadar gelmis, ihmal etmek olmaz. bu gezide biri ölür.
play'e basiyorum, yolun ilk sarkisi... bagirmaya, kudurmaya, haykirmaya gidiyoruz!!!

balın yanından
bademin tadından
tazenin ardından
yollara düştük biz

tozun içinden
göğün üstünden
dumanın altından
yollara vurduk biz

bağırmaya, kudurmaya, haykırmaya
geldik, geldik, geldik, geldik...

17 Eylül 2009 Perşembe

palermo shooting


yasasin surrealizm!!!
kandirdin, rol yaptin, hayalinin pesinde kostun, kazandin, gerekirse insanlari ezerek bir yerlere geldin diyelim. yoruldugunu hissettigin zaman ne olacak... nabzini çenende hissettigin bir anda şalter inerse ne yapacaksin... tum bu hayallerin, hirslarin, amaclarin, gereksiz soz verislerin ne kadar bos olduguna dair şimşekler cakacak zihninin tam ortasina... o zaman herşeyi birakip gitmek... eşinden, işinden, kendinden sıkılıp, susmak... ufuk cizgisini de asacak derin noktalarda hayatı saklamaya calışmak... yaşamayı hayal bile edemedigin zevkleri tatmadigin icin, aklina cagirmadigin icin pasadokslar icerisinde kaybolacaksin... o zaman ruyayla gercek kesisim kumesinin elemanlarini saymaktasindir...

bu yazi hangi kafayla yazilir?
tum senaryonun dondugu sahnenin kulaklarinda zach'in sesinden bir postcards from italy, son sahnesinde de Beth Gibbons'in mysteries fisiltisi yayiliyorsa icime izledigim bir filmden sonra, bu yazilar yazilir. ozellikle film yukaridaki yazi hakkindaysa.
hadi bakalim...

9 Eylül 2009 Çarşamba

8 Eylül 2009 Salı

diego armando maradona

- kısa bir ara -

maradona'nın dört tane dövmesi var. sağ ve sol kollarının dirseğinin altına denk gelen kısımda, içeride çocuklarının ismi yazıyor. giannina ve dalma. maradona'nın diğer dövmeleri ise güney amerika'nın özgürlüğü için savaşan iki kişiye ait; sol omzunda Che Guevera ve sağ bacağında Fidel Castro. yeni bir dövme yaptırmaya karar verdi kendisi. eşi hamile olmadığına göre, yeni dövmesini tahmin etmek çok zor olmaz!!! açıklaması aşağıda.



Argentine soccer great Diego Maradona wants to add an image of Venezuelan President Hugo Chavez to his well-known collection of tattoos of leftist leaders.

"I'd like to get some sort of Chavez tattoo, really,"

to do

- aksoy'un son yıldızı kürk mantolu madonna
- almak vs vermek
- adana demir - livorno
- akıntıdaki dörtlü
- kings of convenience'ın getirdikleri/görtürdükler

bu perşembe geçsin, hepsini yazacağım.
çok birikti.

5 Eylül 2009 Cumartesi

yaralar derin

ipod'un değişmez şarkılarından biridir. duman'dan helal olsun, benim canlı performansımın da izlenmesi lazım. haşmet babaoğlu ise, 2002 yılında izmir hakkında yazdığı bir yazıdan sonra her sabah sektirmeden okunan bir yazardır benim için.

istanbul'da yazın son sıcak cumartesisi yaşanırken, ben klimanın çalışmadığı ofiste, terler içerisinde, arada bir kendimden geçerek, bana bişilmiş görevlerimi yerine getiriyorum. haşmet babaoğlu'nun bugünkü yazısı dudağımın kenarına kekremsi bir tebessüm yerleştiriyor, ulan diyerek cümleye başlıyorum, bu virgülden sonra kesiliyor içimdeki ses, gerek yok isyan etmelere... daha dün beraber bağırdığımız günlerin bizi nerelere getirdiğinden bahsettik kemalito'yla. insanların atamadığı çığlıktık kimi zaman biz... öyle bir özetlediki hayatlarımızı, ayrı bir post konusu olsun. selam olsun kinyas ile kayra'ya...



Ruhum terası aydınlatan mumların arasında bir hayalet gibi dolanıp sanki rüzgârıyla bir ikisini söndürüveriyor!
İçimden bağırmak geliyor; uzun masanın çevresindekilere bakıp "Yaralar deriiiin" diye bağırmak...
Mağrur ve tek bir rock çığlığı...
Duman'ın solisti Kaan gibi...
O sarsıcı şarkıları "Helal Olsun"daki gibi hani... "Yaralar derin, seneler kadar... açılın geri.." diye bağırmak...
Çünkü...
Kimisi görünürde kabuk bağlamış, kimisi hâlâ irinli...
Bazı insan sık sık gösteriyor, bazısı ölünceye kadar saklıyor.
Ama yaralar derin açılmış! Bu kesin!
Hayat da böyle bir şey işte! Tam da gerçeği bütün ağırlığıyla fark ettiğimizde bir bakıyoruz ki, keyifler gıcır, muhabbet güzel.
En iyisi, diyorum.
Terastaki karanlıktan faydalanıp ortalıktan kaybolayım...
Öyle yapıyorum.