30 Mayıs 2009 Cumartesi

cokuslerdeyim



baktim olmuyor
caydim olmuyor
aralarda kaldim
bitmiyor
usandim buradan
belki oradan
kalanlar silinir aklimdan...

29 Mayıs 2009 Cuma

genclige hitabe

ben bu sarkiyi lisede ilk iki derste sira altinda walkman'imde geveze'yi dinlerken farketmistim. o zamanlardan aklimda kalan kismi "maybe you'll marry maybe you won't, maybe you'll have children maybe you won't" olmustur ama baz luhrman'in ses tonunu hicbir zaman unutmadim. geveze bu sarkiyi bir sure boyunca programini kapatirken yaptigi gunluk konusmalardan once calardi. onun hikayelerini okurkenki ses tonunu da unutmadim. gecmisi en guzel hatirlatan katalizor koku derlerdi, benim gecmisime dair katalizor seslerdeki tonlamalar.

o zamanlar farkli hayallerim vardi. sistemin gerektirdigi bicimde kendimi, hayatimi yonlendirecek sinava hazirlamaya calisiyordum, psikolojik olarak. hayallerim farkliydi, belki yoktu bile. zaman gecince bazi hislerin oldugunu unutursunuz, ben de su anda o doneme dair hislerimi hatirlayamiyorum. belki de o zaman en buyuk hayalim okuldaki basket turnuvasinda final macinda peja ile nasil bir show yapabilecegimiz uzerineydi ya da o zamanlar cuma geceleri elimizde saraplarla bostanli'yi tavaf ettigimiz dost-u gecmis'im hatirlar o gecelerde ne konustugumu. bilmiyorum tam olarak.

aradan cok uzun zaman gecti. dolayisiyla hayaller de revize oldu ya da ilk kez hayal kurmaya basladim, dedigim gibi hatirlamiyorum gecmisimi cok fazla, uc adam var gecimisimi hatirlayabildigim biri bu. sesler, sozler hep baki kaldi. kimi zaman sozler yara aldi ama en sonunda daim kalan yazi oldu. ben broker olurum diyordum, reklamci ciktim. su yolunu buluyor eninde sonunda.

cocuklugumda izmir'de tek gokdelen tarzi, yuksek bina vardi o da hilton'du. hilton benim cocuksu aklimda, vapurun alsancak'tan once ugradigi duragin ilerisindeki, babamin beni cumartesileri goturdugu fame city'nin oldugu yuksek bir bina olarak yer etti sadece. zaman gectikce kendimi para kazanma telasinda buldum ve hayallerim metazori olarak bu yolda sekillendi, halbuki parayi hala saygisizca harciyorum, aramizda nefrete dayali bir iliski var.

yillar gectikce ben, o hilton katli gokdelenlerde calismaya basladim. gokdelenlerden tukurdum dunyaya ama bir keresinde izmir'e gittigimde hilton'un en ust katindaki barda viski de yudumladim tek basima, karsimda yakamiz, sagimda alsancak. bulamadim ne aradigimi. hilton'dan garanti'ye yonelirken de yolda bira icmeyi ihmal etmedim, kisacasi kendimi hicbir zaman kaybetmedim. zevk ariyordum hayatta. kendi bildigimle zevki bulamadigim icin insanlara kulak asayim dedim arada, ondan buyudu bu kulaklar. arada bir ise yariyor, arkamdakileri soguktan koruyorum.

bir sarkidan nerelere geldim.
zaten issiz bir adaya dusersem yanima almayacagim tek sey ipod'um olur. bilincli gidersem alirim ama kazara dusersem yanimda olsun istemem.

gunun sonuna geliyorum
aradan yillar geciyor. ben hayal meyal bilincli bir onluk hatirliyorum. tam on sene once bu sarkinin sozlerinden, baz'in ses tonundan nasil etkilendiysem, bir haftadir da ayni katsayiyla etkileniyorum. hayata bakis acimiz aslinda hic degismiyor ama acinin gosterdigi yorungeye yon verebiliyoruz. bu sarkinin sozleri de aynen bunu anlatiyor. eger dunyanin donmesine izin verdigin surede hala icini gorebiliyorsan, ister uzerine giydigini kaldirarak, ister karanlik bir odada dusunerek, ister herkesin ortasinda deli gibi dans ederek ve hatta istersen o cikmaz sokagi aydinlatan tek sokak lambasinin golgesinde gozyaslarini tadarken ya da hickiriklarini duyarken.

maksat canak comlek patlamadan; canagi, comlegi, elde avucta ne varsa sikinti yaratan, hepsini bosaltip, icinin aldigina, sevdigin neyse ona kosmaktan geciyor. iste ben bunu cok ama cok seviyorum.





Wear sunscreen. If i could offer you only one tip for the future, sunscreen would be it. The long term benefits of sunscreen have been proved by scientists, whereas the rest of my advice has no basis or reliable then my own meandering experience. i will dispense this advice....now.

Enjoy the power and beauty of your youth. Oh, nevermind, you won't understand the power and beauty of your youth until they've faded, but trust me in 20 years, you'll look back at photos of yourself and recall in a way you can't grasp now how much possibility lay before you and how fabulous you really looked. You are not as fat as you imagine.

Don't worry about the future, or worry, but know that worrying is as effective as trying to solve an algebra equation by chewing bubblegum.

The real troubles in your life are apt to be things that never crossed your worried mind: the kind that blindsides you at 4pm on some idle Tuesday.

Do one thing every day that scares you.

Sing.

Don't be reckless with other people's hearts; don't put up with people who are reckless with yours.

Floss.

Don't waste your time on jealousy. Sometimes you're ahead, sometimes you're behind. The race is long, and in the end, it's only with yourself.

Remember compliments you receive; forget the insults (if you succeed in doing this, tell me how).

Keep your old love letters; throw away your old bank statements.

Stretch.

Don't feel guilty if you don't know what you want to do with your life. The most interesting people i know didn't know at 22 what they wanted to do with their lives; some of the most interesting 40 year
olds i know still don't.

Get plenty of Calcium. Be kind to your knees -- you'll miss them when they're gone.

Maybe you'll marry, maybe you won't. Maybe you'll have children, maybe you won't. Maybe you'll divorce at 40; maybe you'll dance the funky chicken on your 75th wedding anniversary.

Whatever you do, don't congratulate yourself too much or berate yourself, either. Your choices are half chance, so are everybody else's.

Enjoy your body: use it every way you can. Don't be afraid of it or what other people think of it; it's the
greatest instrument you'll ever own.

Dance...even if you have no where to do it but in your own living room.

Read the directions (even if you don't follow them).

Do not read beauty magazines; they will only make you feel ugly.

Get to know your parents; you never know when they'll be gone for good.

Be nice to your siblings: they're your best link to your past and the people most likely to stick with you in the future.

Understand that friends come and go, but what a precious few should hold on. Work hard to bridge the gaps and geography and lifestyle, because the older you get, the more you need the people you knew when you were young.

Live in New York City once, but leave before it makes you hard.

Live in Northern California once, but leave before it makes you soft.

Travel.

Accept certain inalienable truths: prices will rise, politicians will philander, you too will get old; and when you do, you'll fantasize that when you were young, prices were reasonable, politicians were noble, and children
respected their elders.

Respect your elders.

Don't expect anyone else to support you. Maybe you have a trust fund, maybe you'll have a wealthy spouse, but you never know when either one might run out.

Don't mess too much with your hair or by the time you are 40, it will look 85.

Be careful whose advice you buy, but be patient with those who supply it. Advice is a form of nostalgia; dispensing it is a way of wishing the past from the disposal--wiping it off, painting over the ugly parts, and recycling it for more than it's worth.

But trust me, I'm the sunscreen.

28 Mayıs 2009 Perşembe

motive ol

maca inanmadan baslayan eto'o henry'e sesleniyor ilk golden sonra

- motive ol henry motive ol!!!
- dun aksam odada kill bill'lerin ikisini de arka arkaya izlettin nasil motive olayim, sen takil kardesim:)


26 Mayıs 2009 Salı

hayat bu işte

iyice müzik bloguna döndüm.
ofiste dış dünyadan, evde iç dünyamdan uzaklaşmanın tek yolu kulaklardan pompalanan notalar, ritimler, arada bir de sözler. manga'nın yeni albümünün çıktığını görmüştüm. albümün adı şehr-i hüzün. adı cezbetmişti ama hadi lan yeter artık yine mi deyip, şarkıların adına bile bakmadan elimin tersiyle itmiştim albümü.

ankara'da peja dünyanın sonuna dogmusum diye söyleyip duruyodu şarkıyı. zaten o gün dünyanın sonuna terk etti beni sağ olsun, uğur böceğim benim.

aşağıdaki şarkının adı hayat bu işte.
bir şarkıda keman ile piyanoyu aynı anda duydun mu o şarkıyı çok dinlememek gerekir!!


....
bazen "ben de terkedip gidebilsem keşke" diyorum
içimde bir istanbul var ondan vazgeçemiyorum
belki sen de bir gün geçersin diye köprülerinden
yakıp yıkamıyorum, koparıp da atamıyorum

hayat bu işte
kanatlanıp gitmek dururken
dört duvar içinde hapsolursun
yaşamak için bir neden ararken
ölmek için bulursun

söyle, taşı toprağı altın olmuş kaç yazar?
delik testi umutlarım, akar altından azar azar
söyle, neye yarar yaşamak altın bir kafeste
bir yanım seni beklerken, diğeri bekler ölümü ağır ağır

nowadays #5



carry on'dan sonraki iki dize olayı özetliyor. james taylor şifreyi çözmüş. tünelin uzunluğu, aradaki misafirler, isyanlar, dalavereler, hayata dair ne varsa. Chris Mccandless şöyle bir cümle zikretmişti "how important it is in life not necessarily to be strong... but to feel strong".


walk down that lonesome road all by yourself
don't turn your head back over your shoulder
and only stop to rest yourself when the silver moon
is shining high above the trees

if i had stopped to listen once or twice
if i had closed my mouth and opened my eyes
if i had cooled my head and warmed my heart
i'd not be on this road tonight

carry on

never mind feeling sorry for yourself
it doesn't save you from your troubled mind

23 Mayıs 2009 Cumartesi

sarhos


sarhoşum ah
düşünmekten
öldüm ben ah
hep sevmekten

her akşam votka rakı ve şarap
içtikçe delirir insan olur harap
kurtar beni bundan ne olursun yarap
bitsin artık bu korkunç serap serap!

bittim ben ah
düşünmekten
yoruldum ah
hep sevmekten ah
ooo
sarhoşum ah sarhoşum
ölmüşüm ben be abi
tut kolumdan...
yok yok git yolumdan
sevdiğime gidiyorum ya

bak gülüyorum yine mauhmahuamhua
gülüyorum çünkü biliyorum beni kovacak
kovacak beni
seviyorum onu biliyor musun
seviyorum
varsın kovsun
kovsun sağlık olsun
yine gidicem ona...
aaa...

lebron james

ve tanrı O'nu yarattı.
biz de kariyerinin ilk senesinden beri izleme fırsatını yakaladık.
o nasıl bir üçlüktü.


22 Mayıs 2009 Cuma

dialog

- nasıl tatlım yakıştı mı?
- bayıldım canım, muhteşem olmuşsun. çok yakışmış
- ya dogru söyleeee
- çok ciddiyim, hiç bu kadar çekici gelmemiştin:)



triple tone eyes



tanrının sectiği en güzel kelimelerin, dinmeyen bir ritimle çarpışması sonucu ortaya çıkan, kafa sallamayı durduramadıgım, haftasonu önüne kırmızı halı seren bir panzehir.

things you told to me
they play back in my head
you showed me myself
in the words you said
and i could not believe you
your qualities unique
and i was enchanted by the way
you spoke to the strangers on the street
in many ways you save me
and keep my head above water
you know your own mind so well
and won't surrender any quarter
well if this is a dream
i'll keep my eyes wide shut forever
if this is a dream
i hope i'm in a coma


you kill me
and then you bring me back to life
you cut me
with the sweetest knife
you kill me
and then you tell me why
my baby
the girl with the triple tone eyes

i know you've been through it
and that i do respect
but if you can't let it go
how can we connect
i realise this is strange love
but we should let it flow
and you don't need to say anything
cos i already know
don't it feel right dear
now we're making eye contact
and yes it feels right here
i don't ever wanna go back
well if this is a dream
i'll keep my eyes wide shut forever
if this is a dream
i hope i'm in a coma
cos

well if this is a dream
i'll keep my eyes wide shut forever
if this is a dream
i hope i'm in a coma


21 Mayıs 2009 Perşembe

ibrahim ferrer

1927 - 2005
Ibrahim Ferrer 2004'te grammy'e aday gösteriliyor kazanıyor da ama amerika terorist, torbacı ve katil sıfatlarını giydiriyor, vize vermiyor ve ülkeye sokmuyor.

tabiki yer yerinden oynuyor Cuba'da. Hükümet aşağıdaki billboard'u yaptırıyor. ingilizcesi "... and now they say we're terrorists!"
Cuba ulan!!!

20 Mayıs 2009 Çarşamba

hepimiz gazza'yız

sene başında çekilmişti bu fotograf
saat sabah 08:45 civarı



there is a light that never goes out

the smiths'in ofiste tüm gün repeat'e alınarak dinlenen şarkısı.



mimiksiz, anlamsız, çırılçıplak kalınan mayıs ayında, bileğine bağlı balonunun uçuşunu izleyen bir çocuk misali, umudun sonsuzluga gidişini aklından çıkartıp, yerine birbirine deydiklerinde içini kıyan çakıl taşları bırakırsın istemeden, hiç istemeden.
periyodik cetvele hakim oldugun için özkütlesi en yüksek alkol oranıyla çakıl taşlarını eritip yer açmak istersin kafanda ama bazen yaşam destek ünitesi işe yaramaz ve çakıl taşlarının dibe batışlarını izlersin gözlerini kaldırdığında.


take me out tonight
where there's music and there's people
and they're young and alive
driving in your car
i never never want to go home
because I haven't got one
anymore

take me out tonight
because i want to see people and
i want to see life
driving in your car
oh, please don't drop me home
because it's not my home
it's their home
and i'm welcome no more

insan, disardaki hayati da yasamak, onun da bir parcasi olmak, kendisinden de ona birseyler katabilmek ister ama bunu ne tek basina ne de herhangi biriyle yapabilir, sadece o mechul surucudur dertlerinin dermani… take me out bu yuzden onemlidir. out kelimesi, basit bir disari cikis degildir. o cikti mi artik geri donmek istemez ya da adim atti mi bir kere ruya alemine uyanmak istemez artik.

araba yolculugunun ne kadar surdugu de onemli degildir, sadece o yolcu koltugunda oturabilmek, disariya adim atmis olmak bile onun icin hayal ötesi bir histir ve bir anlik da olsa cesaretini devam ettirip mechul surucuye yine cikalim hatta hiç bitmesin demek ister ama cesareti bir anda kirilir ve ister ki o sorsun.


and if a double-decker bus
crashes into us
to die by your side
is such a heavenly way to die
and if a ten-ton truck
kills the both of us
to die by your side
well
the pleasure - the privilege is mine

take me out tonight
take me anywhere
i don't care
and in the darkened underpass
i thought oh god, my chance has come at last
but then a strange fear gripped me and i
just couldn't ask

bu satırlarda gizli olan korku kendini acı biçimde hissettirir.
if a double decker bus diye başlar çaresizliğin nidaları morrissey'in sesinden. sonunu göremediği için sonsuzlukla bitirmek ister hikayeyi. balonun uçuşunu son kareye kadar görme isteği boğazı düğümler, hayatı dondurur ama gözlerinin menziliyle sınırlı film karelerine beyninin menziliyle sınırsız bir umut pompalar. sonu gelen yolculugun tekrarlanacagı umudu.

butun kapılar acıktır cunku balon gözlerle sınırlı menzilde kaybolmadan zaten patlayacaktır. beyin ister o balonu patlamamış haliyle hayal etmeye devam eder, isterse de balonu elinden uçtuğu için seni ağlatır.
nasıl görmek istersen...

19 Mayıs 2009 Salı

the smiths - morrissey - johnny marr ucgeni

'60s, bullshit.
'70s, almost big big bullshit.
'80s, i don't even need to tell you, except for the smiths maybe.

Jeff Buckley




i haven't had a dream in a long time
see, the life i've had
can make a good man bad...

the smiths-please please let me get what i want

18 Mayıs 2009 Pazartesi

who's gonna save my soul ?




maybe it's a little selfish
all i have is the memory
did i never spot to wonder...

14 Mayıs 2009 Perşembe

(enter+exit) lude

we hope you enjoy your stay
it's good to have you with us even it's just for the day
outside the sun is shining
seems like heaven ain't far away
...

bu aksam yazdigim ve cok sevdigim bir yazi var ama bu gece post etmiyorum cunku bu geceyi anlik bir sinirle degil gulen yuzlerle anlatmaliyim. camin karsisinda otururken suratima votkanin tadindan dolayi yerlesen kekremsi tadi aktarmaliyim kalvyeme. aklimdan gecen senaryolari daha devrik cumlelerle revize etmeliyim.
acil almam gerekiyor bunlari demistim sana, bir saate kadar masamda gormeliyim kalbini, dunyevi gerceklerini!!!

.....
aggresively
we all defend the role we play
regrettably time's come to send you on your way
we've seen it all bonfires of trust
flash floods of pain
.....

bu gecenin sarkisi ne mi ?
hangi birini calsam acaba.
hicbiri layik degil bu yarim kalmis post'a.
belki kaybedenlerdendik di(e)gerlerinden olabilir.
ama onu da buraya ait bulmuyorum.
bu gece cok farkli bir dogaclamadaydik.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

on üçüncü çarşamba



kayalar kesti ayaklarımı
yine de bir şey hissetmek
güzel hala
bu dalgakıranda
tek başıma
bu vücutla
fırlatıldım bu dünyaya
aşk da basit
pişmanlık da

şahin kuşa
kuzgun leşe
ben değil bu dünya fahişe

12 Mayıs 2009 Salı

coban yildizi


isten cikip eve yururken aklimdaki tek sey ipod'uma eslik etmekti. yururken dusundum gun boyu post ettiklerimi, cok konusmustum, susmanin tam zamaniydi

susarken cankus'la program yapip sendromu yenmeye calistik anlik kafalarla.

taps'te biralari yudumlayip geceye yon vermek istedik...
arabayi beklerken duman istedim. tum geceki konusmalarimiza kulak verdigini dusundum yukaridakinin. bu gece hak ettigimi almaliydim diye kendimi inandirdim.
valeye odeme yapildi, kemerler baglandi, derin nefesler cekildi, alp'in konusmaya baslamasindan once.
ulan bu kadin mi duman'dan sarki isteyecekti.
cocuk inanmis...

kimseleri de takmadım
olsem değişmem
kimseyi tanımadım ben

senden daha güzel....

cigrindan cikan bir adam, sonsuz gerceklik. uzatmalarda gelen bir gol, hayata dair hissedilen sonsuz bir baglilik. kafada donen turlu senaryolar... cok uzun zaman sonra hissettigim sarkiyi caldirdim radyoda, cocukken inanirsiniz bu yalana. ben de bu gece inandim, cocuk gibiydim...

cila mi dediniz.
pazartesi sendromunun hakkini vermek gerekir.
kimine gore sendrom, bizim icinse haftanin en yalniz kalinabilen gunu.

yolu biraz daha mi uzatsak acaba.
duz devam edelim, duraktan sonra sag, yavaslayarak asagiya sarkilalim kardesim.
dur, dur, burada dur!!!

hadi al götür beni
hala benimmişler gibi
evime yurduma

taze meyve tatları
yağmurlarında

..........
taps touchdown arasında bir yerde...

sen her ne kadar kendini soyutlasan da, sifatlara burunsen de hayat kendinden vazgectigin kadar senindir. carklara kendini kaptirmis, ruzgarin estigi yone dogru sirtini vermis, samimiyeti yasayamiyorsan obur tarafta goruselim...
karsilasabilirsek:)

11 Mayıs 2009 Pazartesi

hiç ne demektir ?

Elif Şafak'ın Aşk'ından

Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken,sen Hiç ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, HİÇ'lik bilincidir.

şarkılarım senindir



yavruağzı bir yuvarlak var ortada
çiçeğe benziyor ebruli
tirşe bir telaş var şu köşede
uçuk mavilerin arasında

şarkılar bir renktir çoğu zaman
ben bir ressamım işte o zaman

özenle seçilmiş sözcükler
yüzlerce aday arasından
sıkıştırılmış bir tuğla gibi
artık ayrılamazsın birbirinden

şarkılar bir şiirdir çoğu zaman
ben bir şairim işte o zaman

oyun var
oyun var şimdi başlıyor
ancak hangi yan sahne belli değil
bu kaçıncı perde, hiç yorulan yok
gerçeklerde düş var, düşler gerçeklerde
şarkılar bir oyundur çoğu zaman
ben başroldeyim işte o zaman

sen varsın
iyi ki varsın yanımda
dokunmak istiyorum saçlarına
yaşamak zor
gerçekten zor birlikte
şu resimde, o şiirde, bu oyunda
şarkılarım senindir her zaman
ben sen oldum işte o zaman

siradan bir cumartesi kahve altisi

bu gecelik son olsun.
cumartesi sabahi adini agzindan duyma serefine ulastigim, simasiyla en yakin hayat paylasimini animsatan insana gelsin. duzensizlik icerisinde bir duzen, kisilik kirizi diyelim bir de.
ozledik seni.

cok sevdigim bir sarki. cok sevdigim bir isimden lanse ediliyor.
iki hafta sonra mtv'de dinletecegim sarkilardan biri bu sarki, hikayesini de o zaman anlatirim, diger dort sarki gibi.

demeche mode'dan wrong diyelim.
persembe santralde miyiz peki ?
alakamiz olmaz.
all i ever needed, all i ever wanted is here in my arms'i hakkini veremeden soyleyemedikten sonra ne gerek varki eziyeti cekmenin.



i was born with the wrong sign
in the wrong house
with the wrong ascendancy
i took the wrong road
that led to the wrong tendencies
i was in the wrong place at the wrong time
for the wrong reason and the wrong rhyme
on the wrong day of the wrong week
i used the wrong method with the wrong technique

there's something wrong with me chemically
something wrong with me inherently
the wrong mix in the wrong genes
i reached the wrong ends by the wrong means
it was the wrong plan
in the wrong hands
the wrong theory for the wrong man
the wrong eyes on the wrong prize
the wrong questions with the wrong replies

i was marching to the wrong drum
with the wrong scum
pissing out the wrong energy
using all the wrong lines
snd the wrong signs
with the wrong intensity
i was on the wrong page of the wrong book
with the wrong rendition of the wrong hook
made the wrong move, every wrong night
with the wrong tune played till it sounded right yeah

zor mu kolay mi



mutsuz günler, bitmez hüzün
bu sessiz isyan, aldatmasın seni
suskun yüzler, sahte gülüşler
bu kargaşa, hiç kırmasın seni
sınırlar var dudaklarda başlayan
çok zor dikkat et kendine

bu sıcak eller, gizli anlaşma
bu zamanlama, korkutmasın seni
beni düşün bir de... yalnız bir hayat
hep aynı sessizlik...
hep aynı!!!

istanbul'da yasiyoruz



siz susarsiniz kafanizda dusuncelerle
ben ise sabaha kadar konusabilirim inandiklarimi
kaybedecegimi bilip
beyaz bayrak sallayarak

kare masanin hangi kosesindeydim
hicbirini kapmaya calismadikki
birine sahip olalim

sustum kosenin birinde
lambanin altinda
tek basima
hickirarak

kimsenin anlayamayacagi
bir
kafiyede
hayata dair

her sabah uyandim
beyaz sayfa yalaniyla
kirk gun boyunca
ayilarak

susuyorum
yaza dair kacislar
bugun inkar
yarin umut
sonrasi gun husran

bugunu konusacagim tek kisi olmadan
yataga kivrilacagim askla mesk icerisinde
en yakinim
uzagim
tuzagim
konusamadan

…..

Ipleri dolanmis ucurtmalar misali
Ne beraber ucabildik bosverip su dunyayi
Ne gidebildik kendi yolumuza
Ruzgarda savruk
Basina buyruk
Sen
Ben

10 Mayıs 2009 Pazar

bank asya play off ankara 2009







ben
30 mayis 2007'de oynanan finali unutmadim... her golden sonra secdeye yatar gibi cigrilan recep tayyip erdogan tezahuratlari hala kulagimda...yanimda kalp krizi geciren adamin silueti hala gozlerimin onunde... ankara'nin puslu havasi hala bogazimda... alp'in maci katledisi, yakup'un onu sahanin ortasinda azarlamasi da...

G-E-L-I-Y-O-R-U-Z demistik...

dise dis
kana kan
INTIKAM INTIKAM!!!


kaderin bir cilvesi olsa gerek tarlabasinda ureyen virusleri temizlemenin vakti geldi... onlar iki sene once halic'in altinda nasil tur attilarsa andim olsun 23 mayis cumartesi gecesi o turu siyah-beyaz bayraklarla biz atacagiz o kiyida...

bu post'un marsi da yukselki sen kararsin ay'dan gelsin...

senin sevdanla gelmis dunyaya
gozlerini acmis ALTAY askiyla
isyan etmis bazen kolpa hayata
ama yikilmamis
dimdik hayatta

gozu yokmus onun parada pulda
varsin cossun millet bosver aldirma
senin ismin bile yetermis ona
gerisi yalanmis sahte yasamda

onun da varmis bir hayali
sampiyon gormekmis tek dilegi
dusunur dururmus o geceyi
kordona inmis butun IZMIR'i

siyah beyazmis onun dunyasi
tek varligiymis kutsal formasi
kafasi guzel
boynunda atki
kim bu diye sorma
o bir ALTAY'li...


5 Mayıs 2009 Salı

bir cumartesi gecesi

oglan gelir
kiz gorur
kiz ister
gerisini gozler halleder
atesi yakmak uzere
birkac minik jest
sonra
klasik hikaye iste
isterseniz sigara dumani
isterseniz muzik
kiz sacini duzeltir oglan farketsin diye
biblo gozleriyle
oglan oturur, bakinir saga sola
cumlelerini hazirlar
kiz biraz yaklasinca
karsilikli tokusur bakislar
sonra
normal bir hikaye iste
kiz bir vokta findiga evet der, oglan gulucukler sacar
birbirine biraz yaklasinca
oglan ince ayrintilari secer
biblo gozleriyle
ayni biblo gozlerle dunyaya bakarlar

konusurlar
hafifce degerler birbirlerine
bilirler disari cikmak gerektigini
birbirlerine dokunarak anlasmak zorundalar
cunku muzik oyle guclu ki onun sesinden
sonrasi hergun bir macera iste
bir arabanin arka koltugunda baslayan
oglan gorur arzuyla cizilen
ela golgeleri
kizin biblo alninda

bosuna anlatmayayim
nereden gelip nereye gidiyorlarmis
ne konusmuslar
bir cocuk oyunu iste
bilinmedik ama olmasi gereken bir hikaye
bu sadece ve sadece bir cumartesi gecesi yeryuzunde

neyse uzatmayayim
zaten bitti bile
gene ayni seyi yaparlardi
tekrari olabilse
bu sadece ve sadece
bir cumartesi gecesi yeryuzunde

12.04

extra playoff

ucuncu ankara kusatmasina haziriz.
cekirge bir sicrar, iki sicrar ucuncude
ALTAY YIRTAR GENC ALTAY PARCALAR!!!

asigiz altay sana cok seviyoruz
alti yil neler cektik biz biliyoruz
bu sene cikacagiz inaniyoruz
birakin bu isleri biz GELIYORUZ...


4 Mayıs 2009 Pazartesi

bir pazar gecesi

pazar gunleri uzun bir zamandir susulan, dinlenme amaciyla baslanirken gecenin sonunda alkol oraniyla endeksli sekilde hayata dair karar vermelerle sonuclanan gunler olmaya basladi, ozellikle istanbul'da sikisilan pazarlarda.

daha onceden bahsettigim gibi hayat inkar ettigin kadar degil, kabul ettigin kadar senindir. karasal iklimde sararan bozkirlar gibi inkar edersek koklerimizi, kacinilmazdir sonumuzda koklerimizin kurumasi ama genc makiler gibi mevsimsel degismelere boyun egebilirsek, yasamsal suremizi on yillarca katlayabiliriz. bizim sorunumuz da burada basliyor. kimin umrunda ki bir on yil daha yasamak, yeni bir pazar gecesinde yataga saklanircasina sokulurken.

bu gece, yarin yeni bir gun yalanina kendimizi kandirirken, yarin sabah kendimizi o yuksek katli binalardaki masalarimizda haftasonu boyunca gelen maillere cevap verirken bulacagiz, dilimizin ucuna kadar gelse de yan masamizdaki kadin ya da erkege bahsedemeyecegiz gercek hayatin bu binadaki kariyer savaslarindan ibaret olmadigini. bizim bu taraklarda bezimiz yok desek bile bizim kuyumuzu kazmaya devam edecekler onumuzdeki gunlerde. biz kariyer dunyasinda asimile olacagiz ve onlar bundan on sene sonra cevresindeki yalniz kalmis insanlara kariyer merdivenlerini adim adim degil kosarak ciktigini anlatirken arada uzerine basilan figuranlari oynayacagiz.

hayat da bugun oldugu gibi gunduz ve gece olarak gercek yuzunu bir gosterip, bir sakliyor. ben buradayim derken icine sonsuz bir umut asiliyor, bulutlarin arkasina saklaninca da seni rasyonalist duzende buyur ediyor. sonuna kadar gercekci, anlam veremedigin kadar karmasik, anlam verdigini zannettigin kadar hayal mahsulu.

paradoks hayat boyu suruyor. biz, konusanlar ve okuyanlar da kisa donemlerde kendimize kiliflar uyduruyoruz. uzun doneme dair umutlar besleyip kendimize kacis noktalari yaratiyor, bu uzun donemlerin artci soklarinda kendimizi kandiriyoruz.
benim bu aksam kandirdigim, bronzlasmama neden olan tum sucu gunes isiklarina atmam gibi.

bu yazinin, bu pazarin sarkisi ne mi?
tabi ki de son derece net.

ben hiç kimsem olmadan
tepeden tırnağa
ona hiç sarılmadan
şimdi ölmek istemem
kalbine dokunmadan

hadi al götür beni
hala benimmişler gibi
evime yurduma

taze meyve tatları
yağmurlarında

çoban yıldızı
sen benle kal
zamanın varsa biraz daha